GARİBİM
Köşe yazısı
FAY
- GAZETECİBir yolculuk içindeyiz, yoldayız, yoruluyoruz. Yolumuz garipliğimizi hatırlatsın, aşka götürsün, gönlümüze aksın. Gariplikle yakın olma halini yaşarız. Hakikatle hemhal olan, sahipsiz değildir. Âlemin merkezinde Hak ile dosttur garip. O, gönlünü Hakk’a adamış bir yolcu. En yakın olma halini gönlünü hakikate açanlar yaşar. İnsanın hakikat macerası da kalbiyle dünya arasında salınan perdeleri aralamakla geçer. Garip, eşya ile arasında bir sahiplik bağı kurmaz, kuramaz. İnsanı âlemlerin en zengini kılan o özgürlüktür. Kalbiyle baş başa olan, Hakk’ın bahşettiği tebessümle, zenginlikle bakar âleme. Mutlak hayatın sahibi Allah, yolculuğun rehberi ise gariplerdir. Ancak garipler, kalbiyle arasındaki mesafeyi kaldırmıştır. Hayatın, kalbin ortasında yangın sürer. Kalbimiz inşiraha kavuşur. Hesaplar, kitaplar elimizin tersiyle itilir, Hakk’ın şefkat yolculuğu başlar. O yolculukla insan muhabbetten muhabbete, rüyadan rüyaya koşar.
Gariplik bir anlamda dert sahibi olmaktır. İnsan dertleriyle garipleşir, Hakk’a yakın durur. Garip, ebedi yolculuğunda derdini azık edinir. Derdimiz var o derdin bir sahibi var. O dert can yakabilir ama sahibinin hatırı var. Onun için aşkla yaşar insani aşkın sahibi var gariplikle gurbet iç içe. Uzaklaştıkça gurbeti derinleşir garibin, gurbeti derinleştikçe sevgiliye özlemi artar. Gurbeti uzakta yaşayan, sevgiliye yakın olur. Bir garip hikâyedir Âdem. Cennetten gurbete gelmiştir, o dünya sürgününü içinde, yabancı bir diyarda geldiği yere dönme hasretiyle yaşar. Aslında bu Âdem’in aşka ilk dokunuşudur, gurbete ilk dokunuşu, sılaya ilk varışıdır. Cennete dönünceye kadar da bu sürgün, bu gurbet, yatağını arayan nehirler gibi denizlere akmaya devam eder. Ondandır dünya gurbetinde nehirler gibi akışımız.
Garipler gibi yaşar, ömrümüzü gurbette tamamlar, asıl yurdumuza göç etmeyi sevgiliye kavuşma olarak görürüz. Garipler, yani sadık olanlar bağlılar, hakikat aşkıyla yüreği dağlananlar. Yakın olma sırrıyla yüzlerini Hakk’a dönenler. Kurtuluş amentüsünün yoldaki izleri garipler. Bir de her çağda gariplerin, mazlumların karşısında olanlar, güneşin, ayın sırrından mahrum kalanlar, yüzünü gecenin en koyu karanlığına çevirenler, yollarına kibir taşları döşeyenler, küçük gövdeleriyle güneşi örtmeye çalışanlar, kendi can evini ateşe verenler. Onlar ki karanlığa yaslanır; gariplerin, gönül ehlinin yöneldiği söze savaş açarlar. Garipliğe sadık kalamadığı için hakikati kendinden, kendini de hakikatten uzaklaştırırlar. Hakikat gariplerin elinde bir meşaledir. Hakk’ın sözü en yukarıda olsun ister garip. İnsanı onurlu kılan şey mazlumlarla dayanışması, zulme, karanlığa ve kötülüklere karşı tavır almasıdır. Hakikate sadakat şerefimiz diyerek garipçe duruş ortaya koyanlar her zaman olmuştur. Onlar, hayır üzere olanlar, yolu gariplikten geçenler insanlığın temiz vicdanında kuşkusuz yerini alanlardır. Karanlığın gölgesinde yok olmaya terk edilmiş kitleleri mazlum olarak niteleriz. Zulme sessiz kalmak, hakikati bildiği halde ses çıkarmamak mazlumlara karşı karanlığı daha da cesaretlendirir. Bu sadece mazlumların değil, zulme sessiz kalan her insanın sorumluluğudur. Geceyi var eden gündüzün yokluğudur.
Dünya, aşkı olana gurbet yurdudur. Hakikatin eşsiz parıltılarını burada görürüz. Yolculuğumuz gurbet hüznüyle başlar, vuslat neşesiyle kemale erer. Garipler kendi kalplerinden yola çıkar, daha büyük bir kalbe iltica ederler.
Erhan Güleryüz’ünde dediği gibi aslında:
Garip sofrasında kara ekmek, tarhana
Garip, garip yüreğimde aşk düşmüş ta en sona
Garibim, garibim sen de gül biraz, garibim sen de gül
Açız biz biliyorum, aşka, dostluğa, kardeşliğe açız.