Haydin camilere!
KÖŞE
ABDULLAH YILDIZ
- YAZARBugün 1 Ekim. Diyanet İşleri Başkanlığımız 1-7 Ekim’i yıllardır “Camiler Haftası” olarak kutluyor ve camilerimizi hayatın merkezi haline getirmek için gayret ediyor. Geçtiğimiz Cuma hutbesinin konusu da “Şahsiyetimizi İmar Eden Kutlu Mekân: Cami” idi. Bu anlamlı hutbeden dolayı ilgilileri kutluyorum…
Yaklaşık 40 yıldan beri “namaz ve cami merkezli” bir hayatın yeniden inşası için çırpınan bu kardeşiniz de “Namaz Bir Tevhid Eylemi”, “Haydi Namaza” ve “Namazı Yaşamak” kitaplarından sonra şimdi “Haydin Camiye” ismiyle yeni bir kitap daha neşretti. Dünyada ve ahirette huzura ermenin yolunun camilerimizde beş vakit huzura durmaktan geçtiğini vurgulayan bu kitap, bir ‘tevhid eylemi’ olan -olması gereken- namazlarımızı cemaatle omuz omuza ikame ederek, onun hayat verici ve birleştirici ruhuyla coşmak, böylece millet ve ümmet olarak yeniden tarihin öznesi olmak özlemiyle kaleme alındı. Duamız, günde beş vakit “haydin salaha!”, “haydin felaha!” diyerek bizleri namaza ve kurtuluşa çağıran, kendi evinde Rabbimizle buluşmaya davet eden ezanımızın ‘özgürlük çağrısına’ uyarak milletçe dirilmektir…
Diyanet İşleri Başkanlığının 27 Eylül 2024 tarihli “cami” konulu hutbesinden alıntılarla devam edelim:
“Huzur ve güvenin, rahmet ve bereketin kaynağı olan camiler ve mescitler; Yüce Rabbimize kulluğumuzu arz ettiğimiz, hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’i öğrendiğimiz, rahmet peygamberi Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.s) güzel ahlakıyla tanıştığımız mabetlerdir. Cami ve mescitler, aynı safta omuz omuza durduğumuz, birlik ve beraberliğimizi perçinlediğimiz maneviyat ocaklarıdır. İnsanlığı tevhide, kurtuluşa, hayra ve iyiliğe çağıran hakikat merkezleridir. Peygamber Efendimizin (s.a.s) buyurduğu üzere, “Şehirlerde Allah’ın en çok sevdiği yerler, camilerdir.” (Müslim, Mesâcid 288)
Camiler, sadece ibadetlerimizi eda etmek için bir araya geldiğimiz yerler değildir. Camiler; kadın, erkek, genç, yaşlı, herkesin ilim ve irfanla buluştuğu, bilgi ve hikmetle yoğrulduğu, adalet ve merhametle şahsiyetini inşa ettiği eğitim yuvalarıdır. Ecdadımız, camilerin bu eşsiz ruhundan ilham alarak muhteşem bir medeniyet inşa etmiştir. (…)
Medeniyetimizin temeli, şehirlerimizin kalbi olan cami ve mescitleri inşa etmek, tamirat ve tadilatlarını yapmak Müslüman olmamızın gereğidir. Onları tahrip etmek, onların içinde ibadet yapılmasına engel olmak, maddi ve manevi anlamda onları işlevsiz kılmak ise büyük bir zulümdür. Bu hususta Yüce Rabbimizin uyarısı gayet açıktır: “Allah’ın mescitlerinde O’nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır!” (Bakara, 2/114)
Nitekim bugün Gazze’de olduğu gibi şehirleri işgal eden zalimlerin hedeflerinden biri de camiler olmuştur. Bunun karşısında Müslümanlara düşen, camileri inşa ve ihya etmektir. Camileri ihya etmek ise onların ilim ve irfan merkezi olma hüviyetlerini devam ettirmektir. Camilerde öğrendiğimiz bilgilerle hayatımızı mamur kılmak, onlardan aldığımız feyiz ve bereketle İslam’ı en güzel şekilde yaşayıp temsil etmektir. Öyleyse değerli müminler! Bin bir emekle inşa ettiğimiz camilerimizi cemaatsiz bırakmayalım. Onları yalnızlığa terk etmeyelim. Cuma ve bayram namazlarında buluştuğumuz gibi beş vakit namazlarımızı da eda etmek üzere camilerde buluşalım, ailece camide olalım. Göz aydınlığı çocuklarımızı ve geleceğimizin teminatı gençlerimizi camilerimizin manevi ikliminden mahrum etmeyelim. Samimi bir niyetle camiye giderken attığımız her adımın, geçirdiğimiz her saniyenin günahlarımızın affına, yuvamızın huzuruna, kazancımızın bereketine vesile olacağını bilelim. Unutmayalım ki, tarihin her döneminde olduğu gibi bugün de yarın da Müslümanlığımızı muhafaza etmenin merkezleri camiler olacaktır. (…)”
Bu ve önceki güzel Cuma hutbeleri sebebiyle Din Hizmetleri Genel Müdürlüğümüze tekrar tebrikler…
Muhammed İkbal, “İslam’da namaz, insanın hürriyete gitmek için ferdiyet bağlarından kurtuluşudur» der. “Haydin Camiye” kitabı da gerçek özgürlüğün ve huzurun yanlış adreslerde/mekânlarda değil, doğru adres olan camide/namazda aranması gerektiğini haykıran bir çalışma…
Öyleyse gelin, iftitah tekbiriyle dünyayı arkamıza atalım; Allah’ın huzurunda kıyam ederek nefse ve şeytana başkaldıralım. Kur’an ayetlerini kıraat ederek tefekkür edelim; rükû ile Allah’tan başkasının önünde eğilmediğimizi kanıtlayalım; secdeyle Allah’a en yakın olmanın tadını çıkaralım. Tahiyyât ile miraca kanatlanalım; selâmla melekleri namazımıza şahit tutarak felaha/kurtuluşa erelim...